Travma bireyin zihinsel, duygusal yaşamını etkileyen, günlük yaşamında olumsuz sonuçlar doğuran her türlü stresör olay olarak tanımlanmaktadır.Pediatrik yaş grubunda travmatik bir olaya maruz kalma sonrasında TSSB tanı oranları oldukça sıktır.
Travma bireyin zihinsel, duygusal yaşamını etkileyen, günlük yaşamında olumsuz sonuçlar doğuran her türlü stresör olay olarak tanımlanmaktadır. Travmayı olumsuz yaşantılardan ayıran özellik kişinin, yaşamına ya da beden bütünlüğüne yönelik tehdit oluşturması ve kişinin şiddet ya da ölümle karşı karşıya kalmasıdır (1).
Epidemiyolojik çalışmalar çocuk ve ergen grubundaki bireylerin önemli bir oranda yaşamları süresince fiziksel ya da cinsel şiddet, şiddetli çatışmalar, ciddi kazalar, doğal afetler veya kronik hastalıklar gibi birçok nedenle travmaya maruz kaldıklarını göstermektedir (2, 3, 4).
Bunlar, bireyin yaşamsal bütünlüğüne karşı bir tehdit oluşturup yaşamsal bütünlüğünü bozan, bireyi zorlayan ve baş etme becerilerini aşan olaylardır. Deprem, sel gibi doğal afetler, fiziksel ya da cinsel saldırılar, yangın, patlama, trafik kazaları, işkence ve benzeri kötü muamele, sevilen birinin beklenmeyen bir şekilde ölümü ya da yaşamı tehdit eden bir hastalığa yakalanması, çocukluktaki ihmal, istismar, şiddet, taciz gibi olumsuz olaylar, travmatik yaşantılara örnek verilebilir.
Bireyler bu olayları doğrudan yaşayarak, söz konusu olaylara tanık olarak, olayı yaşayan insanlara destek olmaya çalıştığı sırada ya da olayın sevdiği bir kişinin başına geldiğini öğrenerek karşılaşabilir. Yaşanılan bu olay karşısında birey, korku, dehşet çaresizlik, suçluluk ve utanç gibi tepkiler verebilir. Çocuklar ve ergenler ise dezorganize ya da huzursuz, saldırgan davranışlarda bulunabilirler (5).
Travmaların oluş biçimi, süreğen olup olmaması, etkenin bir veya birden fazla olması gibi özellikleri ortaya çıkacak psikopatolojinin boyutunu doğrudan etkilemektedir. Çocukluk ve ergenlik döneminde sık karşılaşılan travma etkenleri arasında fiziksel ve/veya duygusal ihmal, istismar, kaza ve yaralanmalar ön planda yer almaktadır.
Cinsellik tehdit, kontrol sağlama, sindirme amacıyla kullanıldığında cinsel şiddet halini alır. Karşısındakine cinsel amaçlı saldırı ya da karşısındakini istemediği türde cinsel ilişkiye zorlama, cinsel suçlama, istemediği fantezileri dayatma cinsel şiddet örnekleridir (6).
Bu şiddetin çocuğun yakın akrabaları ya da çocuk üzerinde ebeveyn benzeri gücü ve saygınlığı olan bir yetişkin tarafından yapılması ise ensest olarak adlandırılmaktadır. Bu tür travmalar sonlandığında bile kişinin yaşamında psikolojik, sosyal ve cinsel açıdan sorunlar yaşamasına sebep olmaktadır. (7).
Cinsel istismar, çocuk istismarı tipleri içerisinde saptanması en zor olanıdır. Cinsel istismarın yaygınlığı konusunda bildirilen oranlar büyük farklılıklar göstermektedir. Gerçek yaygınlığın kadınlar için %12-17, erkekler için %5-8 olduğu düşünülmektedir(8).Cinsel istismarın her sosyoekonomik düzeyde görülebileceği bildirilmiştir (9).
Cinsel istismarın sık görüldüğü ailelerde genel olarak boşanma, şiddet, alkol ve madde kullanımı, cinsel sorunlar, sosyal izolasyon, baskın ve koşulsuz söz tutma isteyen ana baba modeli, rol çatışması vb.gibi patolojiler bulunmaktadır (10).
Fiziksel yaralanmalar ise çoğunlukla araç içi ya da araç dışı trafik kazalarına ikincil olarak ortaya çıkarak bireylerde uzun süreli hastane yatışlara, fiziksel engellilik ve yaşam kalitesinde kayıplara, duygusal anlamda uzun süre varlığını sürdüren semptomlara yol açmaktadır. Ülkemiz trafik kazalarının neden olduğu ölümler ve yaralanmalar bakımından ilk sıralarda yer almaktadır (11).
Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre 2017 yılında toplam 1.182.491 trafik kazası yaşanmış, bu kazalar neticesinde olay yeri veya sonrasında toplam 7.300 kişi hayatını kaybetmiş ve 303.812 kişi yaralanmıştır. Çocuk ve ergen yaş grubu özelinde bakıldığında ise trafik kazaları nedeni ile gerçekleşen toplam ölümlerin %10.1’inin, yaralanmaların ise %17.08’inin 0-18 yaş grubundaki çocuk ve ergenler olduğu saptanmıştır (12).
Bu istatistikler tüm yaş gruplarındaki bireylerin olduğu gibi çocuk ve ergen grubundaki bireylerin de ciddi risk altında bulunduğunu ve trafik kazalarının sonuçlarıyla yüzleşmenin çok olası olduğunu desteklemektedir.
Genç bireyler açısından hastane yatışını gerektirecek ciddi travma ve yaralanmaların ne ölçüde sık görüldüğünü belirten bir diğer veri de Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (Centers for Disease Control and Prevention-CDC) verileridir.
CDC’ ye göre 2013 yılında ABD’de 18 yaş ve 18 yaş altı grupta 300.000 binden fazla kişi hastane yatışı gerektiren ya da tıbbı bir tesise yönlendirilmeyi hak edecek şekilde ciddi yaralanmaya maruz kalmıştır (13).
Travma etkeni yaşantılar, tehdit edici doğasıyla, fiziksel ve duygusal sağlığın yanında sosyal varlığın da zedelemesiyle yaşam boyu sürer, kişinin kendisini ve dünyayı algılama şekli etkilenir. Olayın tehdit ediciliği ve maruz kalan bireyin başa çıkma becerileri arasındaki ilişki travmanın göreceli yanını oluşturur.
Bu tehdit edici durumun doğası bireyin baş etme kapasitesini aştığında yaşantı stresli ve zor bir olay olmaktan çıkarak travmatik hale gelir. Yaş, cinsiyet, deneyim, farkındalık, önceki deneyimler bu durumu etkileyen faktörler arasındadır.
Travma, çaresizlik, güçsüzlük, kontrol kaybı, kendini başkalarının merhametine teslim etme, teslim olma, vazgeçme gibi pek çok duygu ve düşünce düzeyinde etkin olur (14). Travma sonrası stres bozukluğu, akut stres bozukluğu, disosiyatif belirtiler, travmatik yas, karmaşık travma sonrası stres bozukluğu, majör depresyon duygusal travma ile ilişkili hastalıklar arasında sayılmaktadır (15).
Psikoza yatkınlığı bulunan bireylerde duygusal travma psikotik belirtilerin ortaya çıkma riskini arttırabilir (16). Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) ise bir travmatik stres kaynağı ile karşılaşılması sonrasında özgül birtakım belirtilerin gelişmesi olarak tanımlanabilir (17).
Travma konusunda çalışan araştırmacılar TSSB’nin sık görülen, kronik gidişatlı, kolaylıkla tanı almayan ve tedavi edilemeyen bir bozukluk olduğu konusunda hem fikirdir. Travmatik bir olaya maruz kalan çocuk ve ergenlerin yaklaşık %1-14’ü TSSB geliştirmektedir (18).
Pediatrik yaş grubunda travmatik bir olaya maruz kalma sonrasında TSSB tanı oranları oldukça sıktır (%19-40) ve bu oran kız cinsiyette erkek cinsiyete oranla daha yüksektir (19). Ayrıca araştırmacılar TSSB tanısı olan çocuk ve ergenlerin önemli bir kısmının semptomlarının sebat ettiğini ve etkili müdahale yöntemlerinin uygulanmaması durumuna gidişatın çok olumsuz olabileceği kanısındadırlar.
TSSB’nin ortaya çıkmasıyla ilişkili çalışmalar stresörün kendi özelliklerinden çok, kişinin travmaya özel yanıtının daha önemli olduğunu göstermektedir. Travmatik olayın şiddetinin çok önemli bir bileşen olduğu bilinmekle beraber ağır bir travmadan sonra bile pek çok insanda TSSB gelişmeyebilir.
Bununla birlikte, insanların çoğu için önemsiz olabilecek olaylar, öznel anlamından dolayı bazı kişilerde TSSB’ye neden olabilir. Uzun süreli takip edilen ve çocukluk döneminde TSSB tanısı almış olan olguların izleminde TSSB varlığının artmış intihar riski, Major Depresif Bozukluk (MDB), Disosiyatif belirtiler ve bozulmuş geniş çaplı duygusal işleyiş kaybına yol açtığı gösterilmiştir (20).
TSSB tablosunda ortaya çıkan olayın tekrar tekrar yaşantılanması, olayı hatırlatan yer ve durumlardan kaçınma, aşırı uyarılmışlık belirtileri, olay ile ilgili veya olaydan bağımsız korkutucu düşlemler vb. gibi duygusal semptomlar dışında Yürütücü İşlevler (Yİ) adı verilen ve nörobilişsel testlerle de ölçülebilen bilişsel süreçlerde de fonksiyon kayıplarına yol açabilmektedir.